21 Ağustos 2009 Cuma

On the way to Imbros



I'm going to Imbros Island (Turkish Gökçeada or İmroz) this weekend. Have half an hour to have my backpack done :)

Will write about it as soon as I can..

cya ;)

18 Ağustos 2009 Salı

Desolation Row..


Büyük hali için resmin üzerine tıklayınız.

Gece gece internette gezinirken karşıma çıkan bir site LSD Photographers. Kesinlikle kafam güzelken/dumanlıyken de bir kere bu siteye girip bakıcam, hatta fotoğrafların bir çoğunun üzerine tıklayıp büyük hallerini inceliycem.. Değişik olabileceğini tahmin ediyorum.

Fotoğraflar gerçek bu arada, üzerinde dikkatlice oynamalar yapılmış, bence oldukça da başarılı olmuş. Sitede fotoğrafçılar hakkında irtibat bilgilere ulaşabilirsiniz.

Güzel kafadan bahsetmişken Bob Dylan'ın Desolation Row'unu anmamak olmaz bence. Her ne kadar Watchmen adlı filmde güzelim parça, üç beş teenage emo yavşak rock yapan meraklı veletler tarafından hunharca katledilmiş olsa da aşağıdaki widget'a tıkladığınızda anlayacağınız üzere değerinden bir şey kaybetmemiştir gözümde efendim. Altına sıçsan da değeri düşmüyor, evet. (altın == gold; yok, bilerek kelime oyunu yapmadım, sonradan farkettim "altına sıçsan" kısmısını..)


Hatta sözlerini de vereyim de tam olsun yapacağımdır tabi ki efenim. Şarkı olabildiğine uzun bu arada, 11 dakika.. İlk dinlediğinizde çok sıradan ve tekdüze gelebilir; telaşlanmayın, sözlerine bir göz atın, geçer ;) :) Bence psychedelic, sizi bilemem..

they're selling postcards of the hanging
they're painting the passports brown
the beauty parlor is filled with sailors
the circus is in town
here comes the blind commissioner
they've got him in a trance
one hand is tied to the tight-rope walker
the other is in his pants
and the riot squad they're restless
they need somewhere to go
as lady and i look out tonight
from desolation row

cinderella, she seems so easy
"it takes one to know one," she smiles
and puts her hands in her back pockets
bette davis style
and in comes romeo, he's moaning
"you belong to me i believe"
and someone says," you're in the wrong place, my friend
you better leave"
and the only sound that's left
after the ambulances go
is cinderella sweeping up
on desolation row

now the moon is almost hidden
the stars are beginning to hide
the fortunetelling lady
has even taken all her things inside
all except for cain and abel
and the hunchback of notre dame
everybody is making love
or else expecting rain
and the good samaritan, he's dressing
he's getting ready for the show
he's going to the carnival tonight
on desolation row

now ophelia, she's 'neath the window
for her i feel so afraid
on her twenty-second birthday
she already is an old maid



to her, death is quite romantic
she wears an iron vest
her profession's her religion
her sin is her lifelessness
and though her eyes are fixed upon
noah's great rainbow
she spends her time peeking
into desolation row

einstein, disguised as robin hood
with his memories in a trunk
passed this way an hour ago
with his friend, a jealous monk
he looked so immaculately frightful
as he bummed a cigarette
then he went off sniffing drainpipes
and reciting the alphabet
now you would not think to look at him
but he was famous long ago
for playing the electric violin
on desolation row

dr. filth, he keeps his world
inside of a leather cup
but all his sexless patients
they're trying to blow it up
now his nurse, some local loser
she's in charge of the cyanide hole
and she also keeps the cards that read
"have mercy on his soul"
they all play on penny whistles
you can hear them blow
if you lean your head out far enough
from desolation row

across the street they've nailed the curtains
they're getting ready for the feast
the phantom of the opera
a perfect image of a priest
they're spoonfeeding casanova
to get him to feel more assured
then they'll kill him with self-confidence
after poisoning him with words

and the phantom's shouting to skinny girls
"get outa here if you don't know
casanova is just being punished for going
to desolation row"



now at midnight all the agents
and the superhuman crew
come out and round up everyone
that knows more than they do

then they bring them to the factory
where the heart-attack machine
is strapped across their shoulders
and then the kerosene
is brought down from the castles
by insurance men who go
check to see that nobody is escaping
to desolation row

praise be to nero's neptune
the titanic sails at dawn
and everybody's shouting
"which side are you on?"
and ezra pound and t. s. eliot
fighting in the captain's tower
while calypso singers laugh at them
and fishermen hold flowers
between the windows of the sea
where lovely mermaids flow
and nobody has to think too much
about desolation row

yes, i received your letter yesterday
about the time the door knob broke
when you asked how i was doing
was that some kind of joke?
all these people that you mention
yes, i know them, they're quite lame
i had to rearrange their faces
and give them all another name
right now i can't read too good
don't send me no more letters no
not unless you mail them
from desolation row


17 Ağustos 2009 Pazartesi

Çok severim cacığı, yatıya giderim cacık için ;)


Konumuz alamet-i farikası kendinden meçhul bir yiyecek efenim, Cacık.. Yukarıdaki foto wikipedia'dan alınma. Tam olarak zevkimi yansıtmıyor ama en çok beğenimi yansıtan iki fotoyu bloga koyyim dedim, diğeri de aşağıda..

Cacık yaparken bir yığın mühim nokta vardır, cacık deyip geçmeyin efendim. Ne kadar su konulduğundan ne kadar yoğurt kullanıldığına, içine katılan ekstra malzemelerden salatalıkların nasıl doğranıp da yoğurda katıldığına kadar bir çok etmen tadında etkili olmakta..

Sulu cacığı da severim ben bir çok görüşün aksine.. Muhtemelen lise sonuna kadar ailemle evde yaşamamın bunda etkisi büyük, çünkü ne kadar sulu cacık sevmeyen insan tanıdıysam bir çoğu hayatının bir kısmında yurt köşesinde ya da dışarıda bir lokantada sulu cacık yemek zorunda kalmış ve annesinin yaptığı cacığı özlemiş.. Bense anneannemden daha iyi cacık yapabileceğimi (bir de utanmadan :p) iddia ederim her türlü :)

Güvenmediğiniz yoğurda salatalık doğramayın ey cemaat!.. Ağzınızın tadını bilmek için gourmet* olmanıza gerek yok, kendinize saygı gösterin, yiyebiliyorsanız güzel şeyler yiyin ;)

Mutfakta robot sever misiniz sevmez misiniz bilmem ama robotla salatalık doğramak hem kısa hem pratik, şukela bir iş ;) Yoksa da el rendesi de iş görüyor. Elle doğrayacaksanız da olabildiğince ince doğramaya bakın, salatalıklar sulandırılmış yoğurdu içerken boğazınıza takılmasın, hafif hafif tad katan zerrecikler gibi, var ama yok şekilde yol alsınlar midenize doğru ;)



Mümkünse biraz buzdolabında bekletin ki soğusun. (Özellikle de sulu yaptıysanız.) Tabi ondan önce üzerine muhtelif muhteviyatlardan koymayı unutmayın: nane olur, dereotu olur (ki ikisi birden daha bi güzel olur)..

Dikkatinizi çekti mi bilmem, sarımsaktan söz etmedim. Yakın zamanda sarımsakla arasını düzeltmiş biri olarak, damak zevkinize uygun miktarda (benim kıstaslarıma göre varlığını hissettirmeyecek ama "içinde sarımsak mı var" diye sorduracak bir miktar bu :) ) sarımsak koymanız makbuldür.

Servis etmeden önce bir kaç damla zeytinyağı ile üzerini süslerseniz wikipedia'dan arak ilk resimdeki gibi :) hem göze hem mideye, şapırdatarak içerseniz kulağa da hitap eden bir zevk kaynağı olacaktır.

Afiyet Olsun :)

* gurme'nin Türkçe karşılığı lezzetşinas ya da şikemperver'miş. Daha da Türkçesi için TDK tatbilir'i öneriyor.

Coffee Time!..

Ne zaman iş yapmak istesem bu sticker aklıma geliyor ve bir bardak kahve koyuyorum. Tavsiye ederim ;)

16 Ağustos 2009 Pazar

Modern insana doğayı hafife almama rehberi 101

Bu yaz geleneksel sabahlamalarımdan birini daha yapmanın son demlerindeyken "Buğday mı Nefes mi?" postundaki parçayla karşılaştım ve duduk sesi dinlemeyeli ne kadar uzun zaman olmuş, onu farkettim. Erkan Oğur'la Djivan Gasparyan'ın Fuad albümünü mp3çalarıma ekleyip vurdum kendimi dışarıya.. Zaman mefhumum pek yoktur ama 6.30 gibi çıkmışım sanırım.

Sabahları koşmaya çıkardım bazen, bazen de sabah kalkmaya üşendiğim için akşamları koşardım :) Ama bu kez farklı bir halet-i ruhiye'ye büründürdü bahsi geçen albüm. Başladım yürümeye sahile inip de..


Bu gördüğünüz resimdeki yer bizim yazlık. Çağdaş'a teşekkürler :) O kadar güzel bir yürüyüş oldu ki benim açımdan, iki saati geçmiş sanırım kumsalda yürüdüğüm zaman =) Bu resimde gördüğünüz en sondaki buruna kadar yürüdüm. Başladığım yer de resmin çekildiği yerin bir 500 m ilerisi.. Google Earth'ten baktığım kadarıyla gidiş geliş 10-12 km ediyor.

Haziran'ın sonunda tatil planlarım o kadar farklıydı ki.. Daha 40 günlükken geldiğim ve her sene kaldığımın ilk haftasında canımın sıkılmaya başladığı yazlığımda bir ay vakit geçireceğimi hiç düşünmezdim. Tabi eve internetin bağlanmasının da bunda katkısı çoktur.. Uzun gezi planlarımı bir başka bahara erteledim ama bu yürüyüş gibi bazı şeyler sayesinde, bu ertelemelerin bende zerre pişmanlık uyandırmadığını söylemem yanlış olmaz herhalde.

Yürürken gözüme çarpanları yazayım dedim, bir nevi modern insana doğayı hafife almama rehberi kıvamında. Buyrun efendim, başlayalım:
  1. Elektrik tellerinde kuşlar görürsünüz. 220 Volt geçer ayaklarından ama zerre zarar görmez minnacık bedenleri. Yüksek gerilime dayanmak istiyorsanız bazı ortamlarla ilişkinizi kesmeniz şart!
  2. Yol aldığınızın farkına varmak için ilerilere bakmanıza gerek yok, hareket halinde olduğunuzu ancak adımlarınıza ya da gölgenize bakarak anlayabilirsiniz, en hızla değişen onlardır çünkü.
  3. Sahiliniz kumsa, dalgaların vurduğu ıslak kısımdan yürüyorsanız, enfes bir yürüme yolu vardır: dalgaların yeni çekildiği (yani henüz hala ıslak) ama bir yandan da güneşin tam olarak kurutmadığı sınır.. Islak yerde kum çabuk gömülür, yorar sizi.. Kuru yerde de kum kuraklığından dolayı taşıyamaz çoğu zaman bedeninizi.. Bu ikisinin ortası işte, tam sınır.. Yürüdüğünüz yolu iyi seçin ki batmayasınız.
  4. Yolda gördüğünüz balıkçılara selam verin. Onlar duymamış olsa da siz selamınızı verin; iyi niyet sizden çıkmış olsun bir kere..
  5. Köpeklerden korkmayın. Onlarla iletişmeye çalışın. Siz bir köpekten korkuyorsanız o da sizden korkuyordur muhtemelen. Siz onu itaat ettirmeye çalışmadıkça o da size isyan etmeye çalışmaz.
  6. Zor durumda kalan ters dönmüş bir böceğe, her ne kadar o sizi korkutuyorsa, her ne kadar ondan tırsıyorsanız da yardım edin, düz çevirin. Böyle anlarda ancak anlayabilirsiniz bazı korkularınızın ne kadar yersiz olduğunu..
  7. Bilmediğini şeyden korkarsınız. Korkmamak için öğrenmeye çalışın!
  8. Kara sinekler beyaz tişörte çok gelir. Siz tişörtten arındırmaya çalışsanız da gelirler. Sadece yolunuza devam edin ve sineklerin kaynağından uzaklaşın (artık dere midir nedir, her neyse). Üzerinize yapışan pisliklerden kurtulmanın yolu, onların kaynağından uzaklaşmaktır.
  9. Yola çıktığınızda yolculuğun tadını çıkarın, varacağınız yeri düşünürseniz yol da yolculuk da çekilmez olur.
  10. "Dönerken daha yorgun olucam, güneş daha tepeye çıkmış olacak, hava da ısınır" gibi kaygılarınız olmasın, dönerken varmak istediği yere ulaşmış insan olmanın kıvancıyla bütün bunların üstesinden geliyor olacaksınız. Yüzünüzdeki mutluluk da cabası.
  11. Vardığınız yere izinizi bırakın ya da ordan bir hatıra (taş olur, midye olur) alın. Madalya gibi düşünün bir nevi, "madalyanızı" kaybetmiş olsanız bile o an'ı hatırlayacaksınız.
  12. Köpeklerle anlaşabilmenin bir yolu da onlara saygı duymaktır. Onların tecrübelerine güvenin, ne de olsa bizden hızlı yaşlanmakta/gelişmektedirler..
  13. Bu yazdıklarımdan hatırlayabildiğiniz kadarını düşünüp tartın, keza ben de sadece hatırlayabildiğim kadarını yazdım.

Blogging facts!..

Efenim yine selamlar;

Bir kaç saattir uğraşıyorum blog'u biraz daha adam akıllı hale nasıl sokabilirim diye, bir kaç değişik şablon denedim, widget gadget geziyorum ortalıklarda, ama tilkinin dönüp dolaşacağı yer yine kürkçü dükkanıdır hesabı standart siyahta karar kılıyorum.

Tamam, çok civcivli bişi istemiyorum ama koyu siyah ta ne allasen, karamsar karamsar, ben olsam okumam, vallaha billa okumam :D ciddiyim =)

Neyse canlar, idare edin şimdilik.

Alın size Led Zeppelin, Blackdog bebeim ;)



p.s. bu arada bir kaç faideli site vereyim, gerçi google'a free blogger template diye yazdığınızda karşılaşmışsınızdır bunlarla ama.. http://bloggericinsablonlar.blogspot.com/, blogger camiasından T.U.B.A'nın derlediği blog şablonları.. İçlerinde illa ki hoşunuza gidecekler çıkacaktır.
http://freetemplates.blogspot.com/ burdakileri de sevdim ben aslında, daha janjanlılarını da burada bulabilirsiniz.

Aslında araştırsanız daha neler neler çıkar tabi de, şimdilik bunlar. Tabi yazacağı, ekleyeceği olanlar varsa yorumlara buyrunuz efenim ;)

p.p.s. Sabah yürüyüşe çıktım, 2, 2.5 saat arası yürümüşüm; onun hikayesi çok ayrı, bi yatıyim kalkayım, yazıciimdir onu da.. (blogger işine sardırdım allahıma, StumbleUpon'u terkedince.. )

p.p.p.s: bu son valla, SU'u terkettim, buraya geçtim diye son mesajımı yazdım SU Blog'una..

Buğday mı Nefes mi?



Siz bunu dinleyedurun.. Ama ne zaman biliyor musunuz, her ne yapıyorsanız ve o işi yapmaktan çok sıkılıp da sigara molası vermenin zamanı geldi deme noktasındaysanız.. Ya da boş boş dururken zamanın ağırlını ve gerçek dinginliği yüzünüze bir tokat gibi çarpacak bir sese ihtiyaç duyuyorsanız..

En son ne zaman "şu an çevremde olan ama babamın çocukluğunda eline değmemiş aletlerin, beni doğadan koparan şeylerin esaretinden kurtulmuştum" diye kendinize sormak istiyorsanız.. Ya da bir pazar sabahı, gecenin biterken sizi güne teslim ettiği bir pazar sabahı neyi özlediğinizi bilmeyerek özlüyorsanız bir şeyleri..

İşte o zaman dinleyin gözüm.. Ben sizin yerinize de sahilde yürüyor olacağım, kulağımda bu şarkılar çalarken..

Resurrection















Neredeyse iki seneye yakın olmuş iyi mi bişiler yazmayalı. Bu blog'a "saykodelik saydırmalar" adı vermek istedim birden.. (arka planda çalan Pink Floyd - Ummagumma Albümü - Astronomy Domine'ın da etkisi yok değil hani..)

Alien abimizin alamet-i farikasının hikmeti ise "resurrection"
kavramıyla tabiri caizse dalga geçmektir. Müspet menfi ama
çoğunlukla müspet bir gidişatı olması emaresini gösterir bu
yazdıklarım (inşallah). Bu dersi verirseniz Osmanlıca 102'yi
bir başka seçmeli ders olarak alabilirsiniz gözüm ;)